Keşfi Dirence Tercih Etmek
Her birimizin az ya da çok, öyle ya da böyle “yaratıcılık benim karakterimdir” deme hakkımız var; ya da biz buna yeltenmesek de başkaları bizi fevkalade yaratıcı bulabilir. Yaratıcılık kimsenin tekelinde olmayan ancak her birimizde başka başka tezahür edebilen bir varoluş izi ve nabız atışıdır. Yaratacılıktan bahsettiğimizde kaçınılmaz olarak insanın iç dünyası, dışarıdaki gerçeklik ve elbette bir özne olarak ne tür bir konumdan dış gerçekliği duyumsadığını ve yaşantıladığınıele almamız gerekiyor. Dolayısıyla yaratıcılık aynı zamanda insanın öznelliğinden, onların hikayelerinden bağımsız olarak düşünülemez. Yaratıcılığın izleri bir insanın otobiyografisi ve onun fiziksel gerçeğinin içerisine kristalize olup yerleşmiş ilişkilerin, düşüncelerin, fantazmların, imgelerin, rüyaların, inançların ve dilin anbean tezahürlerinde takip edilebilir. Yaratıcılık insan rusallığı bakımından Freud ve psikanalizle ile birlikte düşüncelerin ve beraberindeki eylemselliğin bir tür yüceltilme stratejisi olarak ele alınmış olsa da eski çağlardan bu yana yaratıcılık ve onun tezahürleri çoğunlukla yüceltilmeye tabi tutulmuşlardı. Psikanaliz her şeyin yolunda gittiği bir yaşantıda yaratıcılığı pek mümkün görmez. Ona göre insanlaşmanın ve insan kalabilmenin, medeniyetleri teşekkül ettirmenin yolu yaratıcılıktan geçiyor. İster bebeğin oyununda, dünyayı keşfinde, içerisi ve dışarısı arasında bir avuntu çeperini kurabilmesi ve yanlızlığa tahammül edebilmesinde, büyüyüp gelişmesinde, ister insanın tüm evrelerinde zorluklarla başedebilmelerinde, adaptasyonlarında ya da bir sanatçının, tasarımcının eserlerinde, yazarın metinlerinde, bilim adamının buluşlarında hep bir tatmin arayışını, kaygıdan, acıdan kaçışı, semptomun tezhürünü, yani yaratıcı bir yaşantının, bir çeşit mecburiyetin izlerini bulabiliriz. O halde zaten yaratarak yaşamaktan başka yolu olmayan varlıklarsak hangi cephesiyle yaratıcılık bizi bu kadar meşgul ediyor, neden ona ihtiyaç duyuyor, talep ediyoruz ya da ilginç bir şekilde kayıtsız kalıyoruz? Belki yaratıclığa başka bir yerden daha yaratıcılık peşinde bir konumdan bakmanın vakti gelmiştir. Semptomumuzu, tuhaflığımızı sevmeye, onunla ilişkilerimizi düzenlemeye, başka semptomlarla takas etmeye hazır mıyız? Ya da tekinsizliğin merkezine, kendi gerçeğimize yaklaşmayı nasıl göze alacağız? Daha yaratıcı bir yaşam mümkün mü? Bu dünyaya yeni kavramlar ve eserler sunmaya götüren arzumuz ne kadar canlı?